Ey kardeş bil ki! Tefekkür, barid ve camid olan gafleti eriten bir nur olduğu gibi; dikkat dahi karanlıklı ve kuru evhamları yakan bir ateştir. Fakat sen kendi nefsinde ve vücudunda ve içinde tefekkür ettiğin zaman, derinliklere nüfuz eden Bâtın ism-i şerifinin muktezasıyla, inceden inceye ve yavaş yavaş ve içine dalarak bütün tafsilatıyla fasleyle. Çünkü bunda yapılan tahlil ve tafsilde san’atın kemali tamamıyla tecelli eder. Amma afakta tefekküre başladığın zaman, İsm-i Zâhir’in muktezasıyla icmalli ve sür’atli geç. İçine ve derinliklerine inme. Hem nazarı bir şeyde tahdid edip durma. Belki yalnız kaidenin izah-ı hacetine göre yap. Çünkü bunda san’atın şa’şaası, onun icmalinde ve mecmuunda daha çok celî, bâhir ve güzeldir. Yoksa aksini yaparsan, o sahilsiz denizde boğulur gidersin.
İşte eğer orayı (yani İsm-i Bâtın tecellisi inceliklerinin mazharı olan enfüs dairesini) tafsil edip, burayı (yani âfâkı) icmal edersen; vahdete yakınlaşmış olursun. Ve o zaman, sana cüz’iyatlar ecza hükmünü; enva’ da küll halini alır ve onların muhtelit olan vaziyetleri
mümtezic; mümtezic olan halleri de müttehid olup, nur-u yakîn ondan feveran edecektir. Fakat eğer bunun aksini yaparsan; yani, kendi nefsinde mücmel geçip, âfâkta tafsilata girişirsen; o vakit, kesret seni teşettüte uğratıp evham da seni havalandırır. Enaniyetin ise, kalınlaşıp gafletin dahi cümudiyet peyda eder. En nihayet gide gide bu iş, tabiata inkılab edebilir. Ve o zaman, cüz’iyatlar sana eczalar gibi genişlenerek seni çekip bir cüz’de, belki bir cüz’-ü lâyetecezzada sıkıştırıp boğduracaktır.
İşte dalâlete incirar eden kesret yolu budur.
~RN-Mesnevî-i Nurîye/325~
anlamak suretinde
- kuvve-i müfekkirenin cevelanını
- ve tedkikatını
- ve bîtarafane muhakemesini,
Sözler – 277