Biz öyle bir hakikata hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir.
~RN-Şualar/312~
bütün vaktimi ve hayatımı, hakaik-i imaniye ve Kur’aniyeye hasr ve vakfetmişim.
~RN-Şualar/472~
Gaye-i hayal olmazsa, enaniyet kuvvetleşir
Bir gaye-i hayal olmazsa, yahut nisyan basarsa, ya tenasi edilse; elbette zihinler enelere dönerler,
Etrafında gezerler. Ene kuvvetleşiyor, bazan sinirleniyor. Delinmez, tâ “nahnü” olsun. Enesini sevenler, başkaları sevmezler.
~RN-Sözler/708~
Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir. İşte himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedid olan yeis rast gelir. Kuvve-i maneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı
ﻻَ ﺗؘﻘ״ﻨؘﻂُﻮﺍ
kılıncını istimal ediniz.
~RN-Münâzarât/95~
Evet azim ve imanları, aşk ve emelleri henüz kemale ermemiş olan birçok müslümanlar; maalesef acıklı bir yeis içinde idiler. Böyle bir zaferin tahakkukunu, hayal ve muhal görüyorlardı. Fakat bütün feyiz ve nurunu insanlığı tenvir ve irşad için İlahî bir güneş halinde Arş-ı A’zam’ın pür-nur ufuklarından inen Kur’an-ı Kerim’den alan Nur neşriyatı, durgun gölleri andıran gönülleri deryalar gibi coşturmuş, kasvet ve hicran yıllarının ümid ve emellere vurduğu müdhiş zincirleri kırmıştır. O nur kaynağından fışkıran o serapa feyiz ve hikmetler saçan eserler; hislerin, fikirlerin ve bilhâssa alevler içinde yanan ruh ve vicdanların ezelî ve ebedî ihtiyaçlarına cevab verdiği gibi; onları dalga dalga boğucu karanlıklar muhitinden, tertemiz ve pırıl pırıl nur ufuklarına çıkarmıştır.
~RN-Sikke-i Tasdiki Gaybî/269~
bir adamın kıymeti, himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir.
~RN-Hutbe-i Şamiye/59~
Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil.
~RN-Hutbe-i Şamiye/60~
Evet beş-on sene hem imanını, hem başkaların imanlarını kurtarmak niyetiyle zevkli, tatlı, hayırlı, kudsî bir hizmet ve yüksek bir ubudiyet-i fikriye yüzünden beş-on ay zahmet çekmek, medar-ı şükür ve iftihardır. Bir hadîste ferman etmiş ki: “Bir tek adam seninle hidayete gelse, sahra dolusu kırmızı koyun, keçilerden daha hayırlıdır.”
~RN-Şualar/336~
Hem onlar, bu mübarek kalemleriyle, eski zamanda İslâmiyet’in büyük mücahid kahramanlarının kılınçlarının kudsî hizmetlerini görüyorlar. Elbette istikbal, onları ve Nurcuları çok alkışlayacak.
~RN-Emirdağ Lâhikası 1/149~
böyle pek ağır şerait altında iman kurtarmak hizmeti, herşeyin fevkindedir.
~RN-Şualar/307~
biz, bu mukaddes ve muazzam cem’iyetin efradındanız ve hususî vazifemiz de Kur’anın imanî hakikatlarını tahkikî bir surette ehl-i imana bildirip onları ve kendimizi i’dam-ı ebedîden ve daimî haps-i münferidden kurtarmaktır.
~RN-Şualar/313~
dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaiyeyi terk edip yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarfettim.
~RN-Şualar/359~
biz hizmetkârız. Risale-i Nur’un vazifesi, imanı kuvvetlendirip kurtarmaktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeyerek, hizmet-i imaniyeyi hiçbir tarafgirlik girmeyerek yapmağa mükellefiz.
~RN-Şualar/393~
Nur şakirdleri mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i nuriye açmak lâzımdır.
~RN-Emirdağ Lâhikası 2/231~
Nur kahramanlarının haneleri müteaddid defalar arandığı ve kendileri defalarca hapislere atılarak orada şiddetli azablar ve sıkıntılar çektirildiği halde, elmas kalemleriyle Risale-i Nur’un bu kadar senedir naşirliğini yapmışlardır. İstedikleri takdirde dünya nimetleri kendilerine yâr olduğu halde; her türlü şahsî, dünyevî rütbelerden, varlıklardan feragatla, ömürlerini Risale-i Nur’un hizmetine vakfetmişlerdir.
~RN-Tarihçe-i Hayat/165~
Böyle bir seneden beri doldurulan bir toptan, böyle pek az zarar ile kurtulmak hârikadır. Böyle pek büyük bir nimete karşı, şükür ve sürur ve sevinç ile mukabele etmek gerektir. Bundan sonraki hayatımız bize ait olamaz; çünki müfsidlerin plânlarına göre, yüzde yüz mahv idi. Demek bundan sonraki hayatı kendimize değil, belki hak ve hakikata vakfetmeliyiz. Şekva değil, şükrettirecek rahmetin izini, yüzünü, özünü görmeye çalışmalıyız.
~RN-Tarihçe-i Hayat/240~
Hem madem, Risale-i Nur bu asra has hususiyetler taşıyor, hem madem binlerce âlimlerin takdirleriyle karşılanıyor, hem madem Kur’anın dellâllığını yapan kahraman Üstad, eşine rastlanmayacak bir mükemmeliyetle, dürüst adımlarla, hakikî prensiplerle, bütün hayatını iman ve İslâmiyete vakfetmiş, dünyevî hiçbir menfaat aramadan sırf Allah rızası uğruna çalışmıştır; hem madem bütün kuvvetiyle Nur talebeleri de iman ve İslâmiyete Ehl-i Sünnet dairesinde hizmet için hayatlarını dahi çekinmeden veriyor ve süflî menfaat peşinde değildirler ve madem yüz binlerce Nur talebeleri bütün tazyik ve tehdidlere rağmen bu hakikati fiilen isbat etmişler; hem her talebe, bugün cereyan eden bâtıl felsefenin akidelerine hakikî, mantıkî cevablar vermek üzere yetişmişler ve yetişiyorlar; hem her ihtiyacımıza Kur’an cevab veriyor, onda lâzım olan her hakikat sarih olarak vardır ve madem Kur’an en güzel şekilde ders veren Allah’ın hediyesi, bir nuru ve rahmetidir… Öyle ise, bu hazine-i rahmeti ve menba-ı hakikatı ders veren ve hakikî surette gençliğin ve avamın anlayabileceği bir şekilde bildiren Risale-i Nur’u, dikkat ve tefekkürle ve devamlı olarak müsaid vakitlerimizi boşa gidermeden okumak ve yazmak en büyük ibadet ve zevk kaynağıdır. Hal ve istikbalin ve biz gençlerin, çok leziz ve iştiyakla alacağı gayet nâfi’ ve vâfi bir ilâç ve bir tiryaktır, bir manevî kurtarıcıdır. Bu kat’î hakikatlar meydanda iken, ona bütün kuvvetimizle sarılmamak, baştan aşağı Risale-i Nur’u tedkik etmemek, alâkadar olmamak, ancak gafletin eseri olabilir.
~RN-Tarihçe-i Hayat/624~
Yine bu azîm sırr-ı ihlasa binaendir ki; Risale-i Nur talebeleri, iman ve İslâmiyet hizmetinde ağır şartlar ve kayıdlar ve tahdidatlar içinde muvaffak oluyorlar ve hayatlarını Risale-i Nur’a ve Üstadlarına vakfetmişler. Risale-i Nur’u, sermaye-i ömür ve gaye-i hayat edinmişlerdir. Risale-i Nur davası, rıza-yı İlahî davası olduğu içindir ki, hamiyet-i İslâmiyeye mâlik mümtaz avukatlar, Risale-i Nur’un fahrî avukatı olmak ve dindar hakperest mücahid muharrirler, dünyayı istila edecek Nur’un ilânında hissedar olmak şeref ve nimetine mazhar olmuşlardır. Risale-i Nur’un neşriyat ve fütuhatı ve tesiratı; sessiz, büyük bir ihtişamla muhteşem bir bahar mevsiminde intişar eden mevcudat gibidir.
~RN-Tarihçe-i Hayat/700~
Evet dünyanın mahiyeti anlaşıldıktan sonra, elbette hayat-ı ebediyeden başka beşeriyetin o inkisar-ı hayal yarasını tedavi edecek, Kur’andan başka yoktur.
~RN-Emirdağ Lâhikası 1/241~
Ben Risale-i Nur’a ehemmiyetli hizmet eden kardeşlerimin tarz-ı hayatlarına dikkat ettim, gördüm ki; aynı benim güzeran-ı hayatım gibi, Risale-i Nur gibi bir neticeye göre techiz edilip sevkedilmiş.
~RN-Emirdağ Lâhikası 1/54~
Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata bizim gibi bazı bîçarelerin başları da feda olsun.
~RN-Şualar/436~
Talebeliğin hâssası ve şartı şudur ki: Sözler’i kendi malı ve te’lifi gibi hissedip sahib çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin. İşte şu üç tabaka benim üç şahsiyetimle alâkadardır. Dost, benim şahsî ve zâtî şahsiyetimle münasebetdar olur. Kardeş, abdiyetim ve ubudiyet noktasındaki şahsiyetimle alâkadar olur. Talebe ise, Kur’an-ı Hakîm’in dellâlı cihetinde ve hocalık vazifesindeki şahsiyetimle münasebetdardır.
~RN-Hizmet Rehberi/74~
Üstadım bana ve dinleyen her zevi-l ukûle, “Tarîkat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır, beş vakit namazını hakkıyla eda et, namazın nihayetindeki tesbihleri yap, ittiba’-ı sünnet et, yedi kebairi işleme!” dersini vermiştir.
~RN-Barla Lâhikası/29~
bu zamanda en büyük ihsan, imanı kurtarmaktır. Ve görüyoruz, imanı hârika bürhanlarla kurtaran -başta- Risale-i Nur’dur. Demek bu zamana nisbeten bir “fazl-ı kebir” de odur.
~RN-Barla Lâhikası/366~
Kıymetli kardeşlerim! Böyle dehşetli bir asırda, insanın en büyük mes’elesi: İmanı kurtarmak veya kaybetmek davasıdır.
~RN-Konferans/15~
Hakikat-ı ihlas, benim için şan ü şerefe ve maddî ve manevî rütbelere vesile olabilen şeylerden beni men’ediyor. Hizmet-i Nuriyeye gerçi büyük zarar olur; fakat kemmiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, hâlis bir hâdim olarak, hakikat-ı ihlas ile, herşeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum.
Emirdağ-1 – 75
Risale-i Nur’un meslek-i esası; ihlas-ı tam ve terk-i enaniyet ve zahmetlerde rahmeti ve elemlerde bâki lezzetleri hissedip aramak ve fâni ayn-ı lezzet-i sefihanede elîm elemleri göstermek ve imanın bu dünyada dahi hadsiz lezzetlere medar olmasını ve hiçbir felsefenin eli yetişmediği noktaları ve hakikatları ders vermek
Şualar – 302
Risale-i Nur hiçbir şeye âlet olamadığını ve rıza-yı İlahiyeden başka hiçbir maksada vesile olamadığını ve doğrudan doğruya herşeyden evvel iman hakikatlarını ders vermek ve bîçare zaîflerin ve şübheye düşenlerin imanlarını kurtarmak olduğunu elbette sizin gibi Nurun has şakirdleri biliyorlar.
Emirdağ-1 – 272
şübhesiz Risalet-ün Nur’un intişarındaki maksad, şu zamanın insanlarına tahkikî imanı ders vermek, mütehayyirlerini kurtarmak, müteharrilerini takviye ve tarsin etmek, zındıka ve ehl-i ilhadı iskât ve ilzam etmektir.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi – 182
Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil. Çünki insanın fıtratı medenîdir. Ebna-i cinsini mülahazaya mecburdur. Hayat-ı içtimaiye ile hayat-ı şahsiyesi devam edebilir. Meselâ: Bir ekmeği yese kaç ellere muhtaç ve ona mukabil o elleri manen öptüğünü ve giydiği libasla kaç fabrikayla alâkadar olduğunu kıyas ediniz. Hayvan gibi bir postla yaşıyamadığından ebna-i cinsiyle fıtraten alâkadar olduğundan ve onlara manevî bir fiat vermeğe mecbur bulunduğundan fıtratıyla medeniyetperverdir. Menfaat-ı şahsiyesine hasr-ı nazar eden, insanlıktan çıkar, masum olmayan câni bir hayvan olur. Birşey elinden gelmese, hakikî özrü olsa o müstesna!.
~RN-Hutbe-i Şamiye/60~