İ’lem Eyyühel-Aziz! Kalbin umûr-u dünyeviye ile kasden iştigal etmek için yaratılmış olmadığı şöylece izah edilebilir:
Görüyoruz ki, kalb hangi bir şeye el atarsa,bütün kuvvetiyle,şiddetiyle o şeye bağlanır.Büyük bir ihtimam ile eline alır,kucaklar.Ve ebedî bir devamla onun ile beraber kalmak istiyor.Ve onun hakkında tam manasıyla fena olur.Ve en büyük ve en devamlı şeylerin peşindedir,talebindedir.Halbuki umûr-u dünyeviyeden herhangi bir emir olursa,kalbin istek ve âmâline nazaran bir kıl kadardır.Demek kalb,ebed-ül âbâda müteveccih açılmış bir penceredir.Bu fâni dünyaya razı değildir. Mesnevi-yi Nuriye (120 )
Allah kalbin bâtınını iman ve marifet ve muhabbeti için yaratmıştır.Kalbin zahirini, sair şeylere müheyya etmiştir.Cinayetkâr hırs kalbi deler,sanemleri içine idhal eder.Allah darılır,maksudunun aksiyle mücazat eder.Hutbe-i Şamiye (139)
Bir matlub ki, gurubda gaybubet etmeye mahkûmdur;kalbin alâkasına,fikrin merakına değmiyor.Âmâle merci olamıyor.Arkasında gam ve kederle teessüf etmeye lâyık değildir.Nerede kaldı ki kalb ona perestiş etsin ve ona bağlansın kalsın.Sözler (215)
Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur.Hem şu kâinatın rabıtasıdır.Hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan, kâinatın en câmi’ bir meyvesi olduğu için,kâinatı istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir.İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak,nihayetsiz bir kemal sahibi olabilir.Sözler (358)
Ve o meyvenin çekirdeği olan insanın kalbi dahi, Sâni’-i Kâinat’ın en münevver ve en câmi’ bir âyinesidir.Sözler (614)
Bâtın-ı kalb, âyine-i Samed’dir ve ona mahsustur.Sözler (640)
Şu âlemin fenasından sonra sana refakat etmeyen ve dünyanın harabıyla senden müfarakat eden bir şeye kalbini bağlamak sana lâyık değildir.(Lem’alar 113)
Kalb, âyine-i Samed olduğunu görür, aradığı maksada vâsıl olur.Mektubat (446)
Bir maksud ki, fenada mahvoluyor;o maksudu istemem.
Çünki FÂNİYİM,FÂNİ OLANI İSTEMEM;NEYLEYEYİM ?.. Sözler (215)